hürriyet

4 Mart 2012 Pazar

          !!!!  çocuk psikolojisi  !!!!

Çocukluğun ilk 6 yılı" bireyin gelişiminin temel taşlarını oluşturması, temel bilgi ve becerilerin bu erken gelişim yıllarında kazanılması nedeniyle büyük önem taşır. Kişilik oluşumu yönünden de önem taşıyan ilk 72 ayda çocuk, kendisine uyarıcı bir çevre sunan, sevgi gösteren, ve sağlıklı gelişimini sağlayan anne-babaya gereksinim duyar.

Bu erken gelişim yıllarında temeli atılan beden gelişimi,... psiko-sosyal gelişim ve kişilik yapısının, ileri yaşlarda yön değiştirmekten çok aynı yönde gelişme şansı daha yüksektir.

Çocuk gelişiminin kendine özgü dinamikleri olduğu, her gelişim evresinin büyük oranda daha önceki evreler tarafından belirlendiği gerçektir. Araştırmalar, çocukluk yıllarında kazanılan davranışların yetişkinlikte, bireyin kişilik yapısını, tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını büyük ölçüde biçimlendirdiğini ortaya koymaktadır....



                 çocukların sinirli stresli halleri !!!

Çocuğunuz bir yaşını geçtikçe daha çok hareketlenmeye, evde ne var yok keşfetmeye başlar. Hiçbir yaptırımdan anlamaz. Ne kadar “dur, yapma, hayır” deseniz de gözünüzün içine baka baka bildiğini okur. Çekmeceleri boşaltırken siz yanına yaklaştıkça daha hızlı boşaltmaya başlar. Bunların yanlış olduğunu ona anlatmak çok zordur. Bu dönemde çocuklar “hayır”ın en azından hoşlanılmayan bir şeyi ifade ettiğini fark ederler, fakat buna uyma davranışı geliştiremezler. Çocuğa sürekli müdahalede bulunulduğunda o da benliğini daha çok ortaya koyma yarışına girerek yaramazlıklarında ısrar edecektir. Bu yaştaki çocuklar hayli meraklıdırlar ve daima istediklerini yaptırmak isterler. Güvenliğini sağladıktan sonra, araştırıp keşfetmesine, merakını gidermesine izin vermek gerekir.
Çocuğun güvenliği için ulaşabileceği yerlerdeki temizlik maddelerini, tehlikeli eşyaları ve boğazına kaçacak türdeki her şeyi ortadan kaldırdıktan sonra çekmecelerin birine eline almasında bir mahsur olmayan küçük kaplardan koyarak merakını gidermesine yardımcı olabilirsiniz. Diğer dolapların kapaklarını açamayacağı şekilde lastiklerle bağlamak, vitrin kapaklarını bantlamak gerekebilir. Bunları yaptıktan sonra asıl mesele çocuğun ilgisini nelere yöneltmesi gerektiğini bulmaktır...


çocuğunuzu olduğu gibi kabul ediyormusunuz ???





Küçücük yavrunuzu kucağınıza ilk aldığınızda; onları ömür boyu gönüllü olarak kabullenirsiniz. Farkında mısınız? Bu öyle bir kabullenmedir ki,onlar gelişip sizin gibi yetişkin olana kadar devam eder. Zorlu bir seyahat;çünkü,zaman zaman çocuklarımızın yetişmekte olan, farklı bireyler olduğunu unutur, bizim gibi düşünmelerini , hayallerimizi gerçekleştirmelerini bekleriz....Niçin? Çünkü onlardan kendimizin gerçekleştiremediği beklentilerimiz vardır. Çocuk aile büyüğünden farklı düşünüp,farklı duyup, farklı algılayabilir. Ancak çocukların olaylara biz büyükler gibi koşullanmış gözlerle değil, saf ve çocuksu bir bakışla baktıklarını,duygularının daha katıksız olduğunu düşünmek veya çocuğun farklı bir yapı ve bünyeye sahip olabileceğini kabul edebilmek???


ergenlik çağında kimlik arayışı ve bağımsızlık çabaları !!!!!




Ergenlik çağının en önemli çabası kimlik arayışıdır. Gencin kişilik özelliklerinin farkına varması, bu özelliklerin gerçekleşmesini engelleyen her türlü olumsuz şartlarla mücadeleye girişmesi kimlik arayışı olarak isimlendirilmektedir. Başarılı olduğu sürece öz güveni artar, kendisini değerli hisseder. Başarısızlığa uğradığı veya engellendiği zaman hırçınlaşır, saldırgan davranışlarda bulunur. Gencin yeteneklerini keşfetmesi, başkalarından farklı olduğunu görmesi için ailenin dışına çıkması gerekmektedir. Anne babanın verdikleri ona yetmez. Bu dışarıya yönelişe bağımsızlık isteği diyoruz. Anne baba çoğu zaman gencin bağımsızlık isteğini aileden kopma olarak değerlendirir. Halbuki gencin amacı aileden kopmak değildir. O dış dünyayı, diğer insanları tanımak istemekte, ailenin içinde olduğu kadar toplum içinde de bir yer edinmek istemektedir...

 pozitif tutum sürdürmek !!

Çocuğunuz problem çözme konusunda özgüvenini sık sık kaybediyor ya da siz gereğinden çok endişeleniyor veya aşırı şekilde korumacı davranıyorsanız, bu çok önemlidir.
Aşağıdaki cümleleri sürekli olarak içinizden, çocuğunuz bir sorunla yüz yüze geldiğinde de sesli olarak tekrar ederek, içinizdeki içgüdüsel anababayı pozitif bir yere oturtur ve böylelikle ilk adımı atmış olursunuz.
• Pozitif ve yapıcı şekilde ele alınırsa, çocuklar her duygusal travmayı atlatabilirler.
• Çocuklar, sorunlarını çözerek psikolojik olarak güçlenirler.
• Çocuklar problem çözme yoluyla çok değerli yaşam becerileri edinirler..





Çocuğun iç dünyasını anlamak, çocuk psikolojisini bilmek,çocuğun sorunlarına eğilmek, çocuğu büyütmek sanki sadece annelerin göreviymiş gibi algılanır. Çocuk büyütme ile ilgili kitapları anneler okur, babalar değil. Çocukla ilgili her yayını anneler takip eder, babalar değil. Danışanlarımın hepsi, eşlerine çocukla ilgili kitap ve dergi okutamadıklarından yakınırlar. Bazı erkekler eşlerine, "Sen oku, bana anlat" derler ama anlatıldığı zaman da sıkılıp dinlemezler. Çocuğun herhangi bir sorunu olduğunda anne doktora götürür, psikologa anne getirir, üstelik babalar, çocuklarını psikologa götürdü diye annelere kızarlar. Kısacası, çocuk büyütmek annelerin görevidir, babalar da eve para getirir. Anne çalışıyor olsa bile bu gerçek değişmez.

Akrabalarınızdan destek  alın !!

Eşinizi kaybettinizse sizi zor günler bekliyor demektir. Bu zor günleri geçirirken çocuğunuz ya da çocuklarınızı büyütme konusunda akrabalardan destek almak sizi biraz olsun rahatlatacaktır. Anneanne, babaanne, teyze, hala gibi, çocuğa yakın kişilerin size destek vermelerine izin verin. Bazı babalar bu konuda sert davranıp yardım kabul etmezler, çocuklarını tek başlarına büyütmeye kararlı olduklarım söyleyerek çevrelerindeki insanları da uzaklaştırırlar. Ancak bu dönemde evin kalabalık olması, siz işe gittiğinizde çocuğa bakacak birilerinin olması ya da çocuğu okuldan karşılayacak birinin olması gerekmektedir. Eve alınacak bir yardımcı yemek, temizlik işlerini yapabilir ama olayın sevgi boyutunu da düşünmeniz gerekir. Sizin sevginizin yanı sıra, akrabaların sevgileri de çocuğa ilaç gibi gelecektir.
Annesinin öldüğünün çocuğa nasıl ve ne şekilde söyleneceği konusunda bir önceki bölüme bakabilirsiniz (bkz. "Eşi ölen anneler"). Yaşlara göre ölümün çocuğa nasıl söyleneceğini, tekrar olmaması açısından bu bölümde yazmaya gerek duymuyorum.

Eşi ölen babalar

Babasını kaybeden çocukların durumunu, annesini kaybeden çocukların durumuna göre daha iyi görürüm. Çünkü çocuk belli bir yaşa kadar annesine bağlıdır. Anne sevgisi çocuğun dünyasında son derece önemli bir yer tutar. Kız olsun, erkek olsun, her çocuk anne sevgisi ile beslenir ve büyür. Kız çocuklar kendilerine annelerini model alırken, erkek çocuklar da iç güdüsel olarak annelerini mutlu etmek için kendilerince uğraşırlar.
Lise yıllarımda sınıfta bir kız arkadaşımız vardı. Yanlış hatırlamıyorsam lise ikideydik. Çok sessiz bir kızdı, kimseyle uzun uzun konuştuğunu görmezdik. Bazı günler gömleği ve eteği ütüsüz değil ama buruşuk gelirdi. Dersleri ne çok iyiydi ne de çok kötü. Orta derecede bir öğrenciydi. Tenefüslerde sınıftan dışarı çıkmazdı ve hiçbir organizasyona katılmazdı. Sanki sınıfta sadece bedeni vardı, ruhu yok gibiydi. Ama her zaman güler yüzlüydü, kimseyle kavga etmezdi, hocalara çok saygılı davranırdı. O kıza her baktığımda, içinde hüzün olduğunu hissederdim. Ne kadar güler yüzlü olsa da yüreğinde büyük bir acı varmış gibi gelirdi bana...

Çocuğa babasının ölümü nasıl söylenmeli?

Çocuk söz konusu olduğunda ölüm olayı anne açısından daha da açıklanamaz bir hal alır. Sadece anne değil, ailenin diğer fertleri de, babasının öldüğünü çocuğa nasıl söyleyeceklerini bilemezler. Sonuçta bu, insanın başına bir kez gelen bir olaydır ve kişiler bu konuda deneyimsizdirler. İlk akla gelen, çocuktan babasının öldüğünü saklamak olur. Çocukların yaşlarına göre, ölüm olayını algılamaları farklıdır.
1-2 yaşlanndaki çocuklar: Babalarının öldüğünü fark etmezler.

Hayatta tek başına kalmak

Çocuk Psikolojisi

Evlilik ister uzun yıllardan beri, isterse kısa zamandan beri devam ediyor olsun, eşi ölen kadınlar kendilerini hayatta tek başlarına kalmış gibi hissediyorlar. "O benim her şeyimdi. Onu kaybedince hayata karşı yapayalnız kaldım" diyen pek çok kadın var. Çocuğunu tek başına nasıl yetiştireceğini düşünen anne sayısı az değil.
Gönül ister ki, tüm çocuklar anne-babaları ile büyüsünler, aileler dağılmasın, insanlar sevdiklerinden ayrılmasın, ölüm denilen bilinmezlik hiç olmasın. Ama hayatın gerçekleri böyle değil. Aslında hayat her anıyla bizi ölümle sınırlıyor ancak bizler farkında değiliz.

Eşi ölen anneler

Ölüm, yaşayan her insana sevimsiz ve soğuk gelen bir kavramdır. Yaşarken ölümü düşünmek bize acı vereceğinden, savunma mekanizmalarımız o kadar gelişmiştir ki, yaşarken ölümü aklımıza bile getirmeyiz. "Nasılsa benim başıma gelmez" düşüncesi kişiyi hiç ölmeyecekmiş gibi davranmaya ve düşünmeye yönlendirir. Zaten her an ölümü düşünmek sağlıklı bir düşünme biçimi değildir. Kişi her an ölümü düşünerek yaşıyorsa zaten yan ölü anlamına gelir. Psikolojik güçlükleri olan bu kişilerin tedavi olmaları şarttır...


Çocuğunuzla kararlarınızı paylaşın

Evlenecek olan ebeveyn, çocuğa durumu anlatmalıdır. Birisiyle hayatını birleştireceğini, artık onunla aynı evde yaşayacağını, ancak bunun bundan sonra onu sevmeyeceği ve ilgilenmeyeceği anlamına gelmediğini söylemelidir. Çünkü çocuklar anne-babalarının evlenmelerinden, bir daha artık kendilerini sevmeyecekleri çıkarımında bulunurlar. "Annem evleniyor ve artık eskisi gibi benimle ilgilenmeyecek" ya da "Babam evleniyor ve artık yeni karışım daha çok, beni daha az sevecek" diye düşünen çocuklar çok fazladır. Çocuğun bu kaygılarını giderecek tek l kişi, evlenmekte olan ebeveyndir. Evlenince asla hiçbir şeyin değişmeyeceğini, kaygılanmasına ve üzülmesine gerek olmadığını, insanın kalbinde herkesin yerinin ayrı olduğunu, hele çocuğunun yerinin bambaşka olduğunu, evlenecek olan ebeveyn, çocuğuna sakin bir şekilde anlatmalıdır. Çocuk evlenecek olan ebeveyninin evleneceği eşini tanıyorsa ve seviyorsa sorunlar daha az ya da hiç yaşanmayacaktır.

Anne/baba yeniden evlenirken...

"Yalnızlık Allah´a mahsustur." Kesinlikle çok doğru bir anlatım. İnsan bir ömür yapayalnız yaşayamaz. İçgüdüsel olarak,hayatı paylaşacağı, birlikte üzülüp birlikte mutlu olacağı birine ihtiyaç duyar.Aşk, cinsellik, sevgi, paylaşım biz insanlara özgü duygular olduğu için, boşanan kişiler de bir süre sonra kendilerine bir eş aramaya başlarlar.
Boşanmayı izleyen ilk zamanlarda yalnızlık kişiye hoş gelir Sorunlarla, kavgalarla dolu bir yaşamdan sorunsuz, sorumsuz ve sakin bir hayata geçmek kişinin iç dünyasını rahatlatır. Artık dırdır, kavga, gürültünün yerini sessizlik, sakinlik ve huzur almıştır. Kişi hastalıklı ilişkisinin ardından zaman içerisinde kendisini daha sağlıklı ve mutlu hissetmeye başlar. Özgürlük hoşuna gider. "Bu saate kadar neredeydin?" diyen kadın sesinin ve "Yine mi yemek yok?" diye kızan erkek sesinin yerini sessizliğin ve özgürlüğün alması mutluluk verici olur.

Boşanma olayını çocuğunuza anne-baba olarak birlikte anlatın

Anne-babaların boşanma sırasında en çok zorlandıkları konulardan biri de, çocuğa bunun nasıl söyleneceğidir. Bazı anne babalar ayrıldıklarını çocuklarından gizlerler. "Baban işinde" vb. bahanelerle çocuğu oyalamaya çalışırlar. Yıllar öne konuşmacı olarak benim de katıldığım bir panelde, bir annesinden boşandığını tam beş yıldır kızından gizlediğini söylemisti. Babası doktor olduğu için nöbette olduğunu söyleyerek, çocuğu beş yıldır oyalıyor olduğunu ifade etmişti. Kızının, basına çok düşkün olduğunu, boşandıklarını duyduğunda çok üzüleceğini, bu nedenle de idare edebildiği yere kadar bu şekilde davranacağını söylemişti. Panelde konuşmacı olarak, çok sevdiğim hocam Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu da vardı. Atalay hoca bu anneye şöyle demişti: "Çocukların her zaman gerçeği bilme hakları vardır

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder