hürriyet

6 Mart 2012 Salı

Çocuğum Ödev Yapmıyor Diyen Ebeveynin Hataları

Çocuğum Ödev Yapmıyor Diyen Ebeveynin Hataları



Çocukların ödeve soğuk bakmaları ve ödev yapmak istememelerinde ailelerin ve öğretmenlerin bazı yanlış tutumlarının etkisi olabilir. Bu kitabın temel konusu aile içi ilişkiler olmakla birlikte bu konuda öğretmen davranışlarıyla ilgili birkaç saptama yapmak da faydalı olacaktır. En azından anne babaların dikkatleri bu konuya çekilirse çocuklarının öğretmenleriyle eşgüdüm halinde ödev yapmama sorununa çare bulabilirler.
Ödev çocuk için bir korku nesnesi haline geldiyse çocuk ödevden de okuldan da soğur. Okul günleri aklına geldikçe bile irkilir, o günleri nefretle ve soğuk duygularla hatırlar. Böyle durumlarda çocuğun öğrenmesi de zaten kalıcı olmaz. Ödevi böylesi bir korku aracı haline getirmeme konusunda anne babalar kadar öğretmenler de duyarlı olmalıdır. Verilen ödevler bütünleştirici, konunun anlamına yardımcı, çocuğu sıkmadan merak uyandıracak mahiyette az ama öz olursa çocuk için daha faydalı olacaktır.
Çok başarılı bir öğretmen emekli olurken genç bir meslektaşı kendisine başarısını neye borçlu olduğunu sormuş, başarılı öğretmen şöyle cevap vermişti: "Öğrencinin başarılı olabilmesi için dersi sevmesi, dersi sevebilmesi için öğretmeni sevmesi, öğretmeni sevebilmesi için de öğretmenin öğrenciyi sevmesi gerekir. Öğrenciyi seversen ona öğretmek daha kolay olur." Gerçekten de sevginin çocukları etkileyici bir gücü vardır. Bu gücü kullanabilmek için öğrenciye değer vermek gerekir. Öğrenciyi azarlayan, aşağılayan, hata yaptığı zaman yerin dibine batıran, arkadaşları arasında küçük düşüren öğretmen modeli bu çağın modeli değildir. Ne yazık ki hâlâ öğrencileri aşağılayan, kaba kuvvet uygulayan öğretmenlere rastlayabiliyoruz. Halbuki çocukta korku duygusu yerine sevgi duygusunu harekete geçirerek öğretmek çok daha kolaydır. Öğretmen öğrenciye sevgiyle yaklaştığı zaman çocuğun beyni öğrenmeyle ilgili bir mutluluk kimyasalı salgılar ve öğrenme kalıcı hale gelir.
Ailelerin yaptıkları eğitim hatalarından ilki ise çocuk okuldan gelir gelmez onu dersin başına oturmaya zorlamaktır. Dinlenmesi için hiç fırsat vermeden, hemen ödevini yapmaya zorlamak çocuğun ödeve karşı antipati duymasına, kötü duygular beslemesine neden olur. Bazı anneler sanki çocuk ödevi olduğunu, ders çalışması gerektiğini düşünemeyecekmiş gibi masanın başına oturtana kadar çocuğa sürekli çalışması gerektiğini hatırlatırlar. Çocuk hiç dinlenmeden ödeve başlatılırsa ödevden de oyundan bir tat alamaz. Halbuki çocuk okuldan geldikten sonra belli bir süre serbest bırakılsa, rahat bir nefes alsa daha verimli bir çalışma yapacaktır.
Sürekli ders çalışmasını hatırlatan bir anne varsa, çocuk onu gördüğü zaman sadece ders çalışma zorunluluğunu hatırlar, başka bir şey hatırlamaz. Anneyle çocuğun ilişkisi bozulursa, düzeltmek zor olur; oysa dersteki zayıflık bir şekilde telafi edilir. Onun için anneyle olan ilişkiyi bozmadan ders çalışmayı zevkli hale getirmek gerekir. Aynı şekilde öğretmenle öğrencinin ilişkisi de bozulmadan gidebilmelidir.
Çocuğun hayatının programlı olması gerekir. Okuldan sonra belli bir süreyi oyun ve dinlenme ile geçirmeli, ardından ders çalışmalıdır. Aileler de bu saatleri belirleyip çocuğun buna riayet etmesini sağlamalıdır.
Çocuk ders çalışırken ödevin konusunun yanı sıra hayatı, ders çalışma metodunu, disiplinli olmayı, zorluklara dayanmayı öğrenmelidir. Çocuğa güven duygusunun eşlik ettiği bir sorumluluk duygusu kazandırmak gerekir. Aksi halde sadece itaati öğrenir. Halbuki çocuk bireysel yaratıcılık, sorun çözme, insanlarla iletişim kurabilme gibi beceriler kazanmalı, sadece kurallara uyan, otoriteye itaat eden bir insan yetişmemelidir. Ancak özgür düşünen, farklı olabilen, sorgulayan, yeteneklerini geliştirebilen çocukların yetiştiği bir toplum gelişebilir. O nedenle ödev salt bir bilgi yığını değil hayat becerisi öğretebilmelidir.
Yapılan hatalardan birisi de ailelerin çok yüksek motivasyonlu olmaları ve çocuğa devamlı çok başarılı olmasını beklediklerini hissettirmeleridir. Ailedeki yüksek beklenti düzeyine ulaşamayan çocuk ne yaparsa yapsın ailesini memnun edemez. Bu nedenle "Nasıl olsa ben annemi ve babamı memnun edemeyeceğim" deyip yenilgiyi baştan kabul eder hiç çalışmamaya başlar. Aslında yeterince zeki olan çocuk, "yapamam, başaramam" duygusuna yenildiği için başarısız olur.
Hem öğretmen hem de aile hep olumsuza; çocuğun hatalarına, kusurlarına odaklanırsa çocuğun kendine güveni zayıflar, çalışma şevki kırılır. Sık sık verdiğimiz bir örnek vardır: Diyelim ki çocuk karne getirdi. Notlarının yedi tanesi iyi, üç tanesi zayıf. Çoğu ailenin yaklaşımı neden üç tane zayıf olduğunu sorgulamak şeklinde olur. Aileler bunu iyi niyetle, çocuğun daha başarılı olmasını istedikleri için yapıyorlar fakat farkında olmadan çocuğu ders çalışmaktan soğutuyorlar. Oysa "Bak, şu dersler pekiyi, bunları çok güzel başarmışsın. Hadi beraber bu üç zayıfı nasıl düzelteceğimizi düşünelim ve bir çözüm bulalım" denirse çocuk "Annemle babam benim olumlu yönlerimi de görebiliyor" der ve dikkatini zayıfları düzeltmeye verir, başarabileceğine inanır ve çözüm üretir.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Çocuğum Ders Çalışmıyor Diyenler İçin Öneriler



Sizlere güzel bir haberim var. Hatalıysam Ara kitabının yazarı, Eğitim Bilimleri Uzmanı Uğur Ataseven bundan sonra yazıylarıyla sitemizde olacak, ve daha çok sık sorulan sorulara cevap verecek. Anne babaların en çok sorduğu ve benim cevaplamakta eksiklik hissettiğim "Çocuğum Ders Çalışmıyor, Ne Yapalım" sorusunu yönelttim ilk olarak. Uğur bey oldukça ayrıntılı ve yardımcı bir yazı hazırlamış:
Biz anne babalar çocuğumuzun sınıfında dersini en iyi yapan, çalışma noktasında öğretmenlerinin beğenisini toplamış, arkadaşlarına da örnek olan bir öğrenci olmasını isteriz. Anne babaların çalışkan öğrencileri hayranlıkla izlediğini, o çocukların durumlarından etkilenerek kendi çocuklarına da örnek olmasını istediğini, derslerine çalışan öğrencilerin “bunu nasıl yaptıklarını ve acaba kendi çocukları için de yapılıp yapılamayacağını” düşündüklerini gözlemleriz.

Anne babalar bir taraftan bunları düşünürken ve bazı öğrencilerin nasıl başarabildiğini merak ederken, kendilerini de etkili ve verimli ders çalışma konusunda çocukları için yeterli hale getirme noktasında ihtiyaç hissetmektedirler.

Bu yazı dizisinde verilen bilgilerle birlikte aileler “çocuklarının daha etkili ders çalışma alışkanlığı” kazanmasında neler öğreneceklerini, öğrendiklerinin önemi ve faydasını, öğrenince de nerede ve nasıl uygulayabileceklerini görecek; kısacası ulaşmak istedikleri sonuçları daha iyi ve etkili hale getirmek için çalışacaklardır.

Öğrencilere zaman zaman uyguladığımız anketlerde sorduğumuz sorulardan biri de genellikle “anne-babanızın hangi davranışı veya sözü sizi çok fazla rahatsız eder?” sorusudur. Bu sorunun cevabının;
"Dersini yaptın mı?"
"Ödevlerini tamamladın mı?"
"Neden dersine çalışmadın?"
"Dersine ne zaman çalışacaksın?"
"Yazılıya çalıştın mı demelerinden rahatsızlık duyuyorum
" olduğunu görüyoruz.

Ailelerin de birbirine benzer şikayetlerini zaman zaman duymaktayız:
"Hocam ben ders çalış demezsem asla ders çalışmıyor"
"Aslında benim çocuğum zehir gibi ama çalışmıyor"
"Yarın yazılı var ama hiç bana mısın demiyor"
"Ders için odaya girmesiyle çıkması bir oluyor"
"Ödev var mı diyorum, öğretmen vermedi diyor"
vb. şikayetleri daha da uzatabiliriz. Aslında burada bir suçlu arıyoruz.

Çocuklarımızın ders çalışma alışkanlıkları ve çalışma davranışları olumsuz olması halinde aile içerisindeki iletişimi de zedeleyebilmektedir. Hatta bazı ebeveynlerin çocuğun ders çalışma problemini çocuk üzerinde bir baskı unsuru haline getirebildiklerini de görebiliyoruz.

Eğitimci olarak gözlemlediğim bir durum var. Bizler çocuklarımıza “ödevlerini / derslerini yapıp yapmadıklarını” sorarken aslında kendi görevimizi geçiştiriyoruz veya farkında değiliz. Anne babalar olarak çocuklarımızın okul dersleri ve başarısıyla ilgili en basit konularda bile bilgi sahibi olmak için uğraşmıyoruz.

Bir öğrencinin bir dersten başarılı sayılabilmesi için sahip olması gereken minimum ortalamayı bilenler lütfen el kaldırsın.

Bir öğrencinin bir dönem notunun hesaplanabilmesi için en az kaç not alması gerektiğini bilenler, hangi dersten kaç yazılı olunması ve diğer değerlendirme türlerinden kaç not alınması gerektiğini bilenler lütfen bir adım öne çıksın.

Çocuğunun sınıfını bile bilmeyen babalar olduğunu gördükçe inanın yukarıdakileri artık çok görmüyorum. Anne babalar, güzel insanlar gelin önce çocuklarımızın yapacaklarından değil de kendi üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmekle başlayalım.

Dersleri ve öğretmenleri hakkında bilgi sahibi olmak

Çocuğumuzun derslerine çalışmasını sağlamak ve ona daha kaliteli yardımcı olabilmek adına isterseniz önce çocuğumuzun öğretmenleri ve derslerini vb. tanıyalım. Ayrıca çocuklarımızın yaş grubu ile ilgili bedensel, fizyolojik ve psikolojik özellikleri ve dersleriyle ilgili temel özellikleri bilmek bizi onlara yardımcı olmak konusunda biraz daha ileri taşıyacaktır. Bunun için de sınıf rehber öğretmenleri, ders öğretmenleri ve okul rehber öğretmeni bize yardımcı olabilir. Bunun yanında çocuğumuzun aldığı derslerin kaç saat olduğu, diğer dersler içerisindeki önemi, o dersten kaç yazılı olunup toplamda kaç not alınacağı vb. öğrenebiliriz.
Sahiplenme ve ilgilenmeyi hissettirmek
Bizim, öğrencimiz ve dersleri ile ilgili olarak zaman zaman öğretmene müracaat etmemiz, öğretmen ve çocuk üzerinde de olumlu bir etkiye sahip olacaktır. Bunun çocuk üzerindeki etkisi “sahiplenilme” öğretmen üzerindeki etkisi de “öğrenci takip ediliyor, ilgili bir aile” şeklinde ortaya çıkabilir. ( Tabii bu takibin çocuğa "
iyice yakın takibe alındım, sıkboğaz ediliyorum" hissi vermekten çok, "annem babam beni önemsiyor" duygusunu hissetirmesinden bahs ediyoruz)Çocuğumuzu "okulda tanımak"
“Ben çocuğumu zaten tanıyorum” dediğinizi duyar gibiyim. Çocuğumuzun okulda, evde davrandığından daha farklı bir şekilde davranabileceğini unutmayalım. Bizlerin dikkatli olması gereken hususlardan biri de çocuğumuzun okula, arkadaşlarına, derslere ve öğretmenlere uyum sağlamada zorlanıp zorlanmadığını tespit edebilmektir. Buna "çocuğumuzu okulda tanımak" diyoruz.
Çocuğumuzun uyum durumu dikkatli ve etkili bir şekilde bir süre gözlem yapılınca ortaya çıkartılabilir. Eğer uyum problemi olduğu düşünülüyorsa dikkat eksikliği, hiperaktivite ve öğrenme güçlüğü vb. gibi bir probleminin olup olmadığını bir uzman danışmanlığında tespit ettirmekte fayda vardır. Anne babaların, ortaya çıkması halinde böyle bir durumu kabullenmekte zorlandıklarını da gözlemliyoruz. Bu tespiti yaptırmak ve bu durumu kabullenmek bize "çocuğumuzdan daha büyük bir beklenti içinde olmamızı engellemede" faydalı olacaktır. Ayrıca çocuğumuzun okuldaki ders dinleme davranışını, arkadaşlık ilişkilerini, öğretmenlerle olan ilişkilerini, yani "davranış - düzen – ilişki ve kurallara uyma eğilimini" bilmek de çocuğumuza daha iyi yardımcı olmamız noktasında bizi yeterli bir hale getirebilecektir. Farkını fark etmek, çocuğun farkındalığını artırır
Çocuğumuzun diğer arkadaşlarından üstün olan özelliklerini bilmek de bize yardımcı olabilecektir. Mesela benim kızım diğer arkadaşlarından daha gür sesli, sesi mikrofona ve seslendirmeye uygun, sesli okumada tonlamayı etkili yapabilen, şiir okumaktan ve törenlerde de görev almaktan hiç çekinmeyen bir öğrencidir. Her çocuğun farklı üstün özellikleri mutlaka vardır. Çocuklarımızın "farkını fark etmek" üstün özellikleri çoğaltmada ve çocuğumuzun kendisiyle ilgili farkındalığını arttırmasında etkili olabilir.
Beklentilerimizi dengelemek ve gerçekçi olmak
Bizler anne babalığın verdiği hamiyet ve şefkat duygusu nedeniyle çocuğumuzu olduğundan farklı ve üstün görme eğilimine sahip olabiliriz. Çocuklarını yeterince tanımayan aileler zaman zaman gerçekçi olmayan, çocuğu zorlayan ve yoran beklentilere de sahip olabilmektedirler. Bazı aileler de çocukları başarılı oldukça “daha fazla, daha fazla” diyerek bunu abartma eğilimine girebilmektedir. Gerçekçi ve dengeli olmayan beklentilerin çocuğa verebileceği zarar, ailenin yüksek beklentisi altında ezilen çocuğun, buna cevap veremeyip yenilgiyi kabullenerek yapabileceklerini de bir kenara bırakması ve gerilemesi olabilir.


Bu durum zaman içerisinde özgüven eksikliğine ve bu eksikliğin giderek derinleşmesine yol açarak çocuğumuzun "benlik algısını" yitirmesine sebep olabilir.
Ailenin beklentilerinin yüksek olması çocuğun artık kendisi için değil de çocuğa yapılan masrafların boşa gitmemesi ve anne-babanın umutlarının kırılmaması için çalışmasına neden olabilir. Ayrıca çocuk için bir “kaygı kaynağı” oluşturup derslere ve öğrenmeye odaklanmasını engelleyebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder