hürriyet

6 Aralık 2012 Perşembe

Çocuk Yetiştirmeyle İlgili Doğru Bilinen 8 Yanlış

Çocuk Yetiştirmeyle İlgili Doğru Bilinen 8 Yanlış
Geçmişten günümüze kulaktan kulağa aktarılan birçok bilgi, çevrenin yönlendirmeleri veya günümüzün bilgi kirliliği, çocuk yetiştirirken annelerin doğru bilgiye ulaşmalarını kimi zaman engelleyebiliyor. Peki doğru bildiğimiz bu yanlışlar hangileri? Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, çocuk sağlığıyla ilgili annelerin en sık karşılaştıkları doğru bilinen yanlışları anlatıyor: ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 1- BEBEK FAZLA KUCAĞA ALINMAZ, ALINIRSA KUCAĞA ALIŞIR! Yenidoğan bebeğinizi emzirmek, altını değiştirmek, sevmek, okşamak, konuşmak için kucağınıza almalısınız. Anne ile Bebek arasında kurulacak sevgi ve güven bağı için bu çok önemlidir. İstekleri karşılanan, sevgi ve güven hisseden bebeğinizi daha ileri dönemlerde uyku, beslenme gibi durumlar için belirli bir düzene alıştırmak daha kolay sağlanır. Özellikle ilk üç ay bebeğinizi sık sık kucağınıza alın. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 2- ŞİŞMAN ÇOCUK SAĞLIKLIDIR! Şişmanlık sağlık değil, sağlıksızlık göstergesidir. Hem çocukluk çağı hem de erişkin dönem için hipertansiyon, damar sertliği, şeker hastalığı, ortopedik bozukluklar, pişik, solunum yolu enfeksiyonları, psikolojik bozukluklar gibi birçok hastalıkla ilişkisi saptanmıştır. Dengeli beslenenen çocuk zayıf da olsa sağlıklıdır. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 3- DONDURMA HASTA EDER! Dondurma gibi serinletici yiyecekler sağlık kurallarına uygun olarak hazırlandıktan sonra, üretim ve son kullanma tarihlerine dikkat edilerek tüketilmelidir. Dondurma yemeklerden sonra verilmelidir. Böylece hem çocuğun iştahının kapanmasına neden olmaz hem de boş midede soğuk besinin yol açabileceği karın ağrıları görülmez. Yavaş yavaş ve yalayarak yenilir ve beraberinde su içilir ise boğaz ağrısı veya tahrişine yol açmaz. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 4- ÇOCUĞU ÜŞÜTMEMEK İÇİN KALIN GİYDİRMEK GEREKİR! Çocukları üşüteceği endişesi ile kalın giydirmek, sarıp sarmalamak terlemelerine ve hastalanmalarına yol açar. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 5- BANYO YAPARSA ÜŞÜTÜR! Çocuklar banyo yapmaktan hasta olmaz. Hasta çocuk bile banyo yaptığında tıkalı burnu açılır; vücudundan ter ve toksinler atılır. Sadece hastalık dönemlerinde uzun banyo yapılmamalıdır. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 6- İŞTAH AÇICI ŞURUP İŞE YARAR! Vitamin şuruplarının iştah açtığı hazırlayıcı firmalar tarafından sıklıkla vurgulanmaktadır. İyi beslenmeme nedeniyle bazı çocuklarda yeterli büyüme sağlanamıyor ise, hekim önerisi ve kontrolü ile bazı vitamin ilaçlarını kullanmak gerekebilir. Allerji ilaçları ve hormonlu ilaçlar yan etki olarak iştah artışı yaparlar. Bu nedenle çocuklarda uzun süreli bu ilaçları kullanılmaları önerilmemektedir. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 7- SOĞUK ALGINLIĞI MI? ÜŞÜTME Mİ? Soğuk algınlığı (Nezle) toplumda en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonu hastalığıdır. Sıklıkla hava değişim dönemlerinde görülen bu hastalığa neden olan 100'den fazla virüs vardır. Hasta kişilerin hapşırıp–öksürmesi ile havaya karışan mikroplar, sağlam kişilere burun, ağız ve göz aracılığı ile bulaşır. Yuva, kreş, okul çocuklarında salya, sümük ile temas etmiş eller, oyuncaklar, yüzeylere dokunma yolu ile de bulaşma olur. Açık havada, rüzgarda kalıp üşütmek ile ilgisi yoktur. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, 8- MİDESİNİ ÜŞÜTTÜ DİYE KUSUYOR! Mide ve barsak hastalıkları virüs ya da bakterilerle oluşur. Soğukta kalma sonucu oluşmaz. Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal, gaz çıkarma gibi belirtilerle seyreder.

Peygamberimizin Çocuklara Şevkat ve Sevgisi

Peygamberimizin Çocuklara Şevkat ve Sevgisi
Peygamberimizin şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz. Peygamberimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı. Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimizin mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi. Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi. Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu. Peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Hz. Enes diyor ki: "Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in Medine'nin Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi." Peygamberimiz, kızı Fatıma'yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanma giderdi. Hz. Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu. Hazret-i Fatıma'nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz bu torunlarım çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi. Peygamberimiz dünyasını değiştirdiğinde Hz. Hasan 7, Hz. Hüseyin 6 yaşındaydı. Yani Peygamberimiz hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok küçük yaşlarda idiler. İşte Peygamberimizin iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri: Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar. "Cenab-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etti. Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor: "Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor,sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum' diyordu." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Ebû Said anlatıyor: "Peygamber Efendimiz secdede iken torunu Hasan geldi, sırtına çıktı. Peygamber Efendimiz de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı. Tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu. Rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Hz. Zübeyir anlatıyor: "Bir gün gözümle gördüm. Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi. Çocuk kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi. Peygamber Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Abdullah bin Mes'ud anlatıyor: "Peygamber Efendimiz namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına bindiler. Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz onlara karışmamaları için işaret etti. Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu: "Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Enes bin Mâlik anlatıyor: "Bir defasında Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı. "Oradakiler sordu: "Yâ Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?" "Peygamber Efendimiz buyurdular ki: "Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Katâde anlatıyor: "Bir defasında Peygamberimiz, kızı Zeynep'ten olan torunu Amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi. O şekilde namaza durdu. Rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Bu hususta bir başka Sahabî de şöyle anlatıyor: "Hz. Hasan ve Hüseyin sırtında olduğu halde Peygamber Efendimiz camiye geldi. Öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı. Namaza durdu. Peygamberimiz secdeye vardı. Secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım. Bir de ne göreyim? Peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor. Tekrar döndüm, başımı secdeye koydum. Namaz bitince halk sordu: "Yâ Resulallah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik. Bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?" "Hayır, bunların hiçbiri olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim." ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Ebû Hüreyre anlatıyor: "Peygamber Efendimiz bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu." "Yâ Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik. "Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur" buyurdular. Peygamberimiz bir yere davet edilmişti. Yolda Hz. Hüseyin'i gördü. Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı. Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Peygamberimiz de peşinden koşuyordu. Sonunda yakaladı, bağrına bastı: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim" buyurdu. Bazen Hz. Hasan'ı da omuzuna alır ve "Allah'ım bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sevenleri sev" buyururdu. Peygamberimiz çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı. Bir seferinde Hz. Hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu. Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan'a; "Ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir" dedi. Peygamberimiz de cevap verdi: "O da ne güzel binicidir." O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu. Peygamberimiz çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı. Peygamberimizin torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü-fadl'ın yanındaydı. Bir defasında Peygamberimiz Hüseyin'i görmeye gitti. Ümmüfadl der ki: "Hüseyin'i emziriyordum. Resulullah yanıma geldi. Çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzattım. 'Çocuğun işemesini kesme'dedi. Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü." Peygamber Efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi. Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin'den söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın" der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu: "Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir." Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi. Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu. Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle: "Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu: "Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız..." "Peygamberimiz şöyle açıkladı: "Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim." Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir: Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe'yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi: "Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir." Peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer Sahabî çocuklarına da gösterirdi. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Peygamberimizin hizmetçisi Hz. Zeyd'in oğlu Üsame anlatıyor: "Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'Ya Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua ederdi." Bazı kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde Peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı. Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi, Hz. Hasan'ı öperken gördü ve şöyle dedi: "Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim." Bunun üzerine Peygamberimiz, "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu. Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize, "Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz" dedi. Böyle bir suale Peygamberimiz, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu. Peygamberimiz merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu. Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimizden öğreniyoruz: "Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beşyüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar." Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı. Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı. Bunu duyan Peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti. Ona Müslüman olması için telkinde bulundu. Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istedi. Babası müsaade etti ve çocuk Müslüman oldu. Peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi. Savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi. Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü. Sahabîler, "Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular. Peygamberimiz, "Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti. Çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler. Peygamberimizin eşsiz şefkatim kız çocukları üzerinde de görmekteyiz. İslâmdan önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değeri yoktu. Kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi. "Falan adamın damadı demesinler" diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi. Bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı. İşte Peygamberimiz bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu. Kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri Cennetle müjdeliyordu. Peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi. Halid bin Said, Peygamberimizi ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan'da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi. Çocuk kalktı, Peygamberimizin sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı. Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu. Bir seferinde Peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid'in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi. • • • Cemre o sıralar küçük bir çocuktu. Babası alır, onu Peygamberimizin huzuruna götürür, der ki: "Yâ Resulallah, şu kızım için Allah'a bereketle dua eder misiniz?" Peygamber Efendimiz Cemre'yi kucağına oturttu, elini başına koydu ve bereketle dua buyurdu. • • • Çocuklarına sevgi ve şefkat gösterenlerin mükâfatı daha dünyada iken veriliyordu. Onlar hem çocuk sevme gibi bir lezzeti tadıyorlar, hem de Allah'ın rahmet ve sevgisini kazanıyorlar. Ebû Hüreyre anlatıyor: "Adamın biri Peygamber Efendimizin huzuruna geldi. Yanında da bir erkek çocuğu vardı. Adam ikide bir çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu. Peygamber Efendimiz sordu: "Bu çocuğa şefkat gösteriyor musun?" "Evet, yâ Resulallah." "Sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder." Erkek ve kız çocukları arasında ayırım yapanları Peygamberimiz hiç hoş görmezdi. Bu şekilde bir davranış sergileyenleri uyarır, hatalarını düzeltmelerini sağlardı. Onun gözünde çocuğun erkeği kızı yoktu. İkisi de şefkate ve sevgiye muhtaçtı. Enes bin Mâlik anlatıyor: "Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. Bir ara adamın erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. Az sonra bir de kız çocuğu geldi. Onu da yanına oturttu. "Peygamber Efendimiz adama sordu: "Niçin ikisini bir tutmadın?" • • • Peygamberimiz çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Numan bin Beşîr anlatıyor: "Babam malından bir şeyler hibe etmişti. Annem, 'Bu hibeye Peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem' dedi. "Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik. Durumu öğrenen Peygamberimiz: "Başka çocukların var mı?' diye sordu. "Babam, 'Evet, var' dedi. "Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?" "Babam, 'hayır' dedi. "Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın.' "Babam Peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti." Peygamberimizin kendi şahsında bu eşit davranışı daha açık görüyoruz. İlk anda basit gibi görülse dahi, önemli ve kalıcı bir ölçü olması bakımından şu olay çok dikkat çekici... ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Hazret-i Ali anlatıyor: "Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı. Hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi. Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce Hasan'a verdi. "Bunun üzerine Fatıma dayanamadı ve 'Hasan'ı Hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi...' dedi. "Peygamberimiz, 'Hayır, suyu önce Hasan istedi' buyurdular." Baştan buraya kadar baktığımızda Peygamberimizin çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz.

Ahlak gelişimi - Davranışlar

Ahlak gelişimi - Davranışlar
Ahlak Gelişimi ve Kavramlar Ahlak gelişimini daha iyi anlayabilmek için konuyla ilgili kavramları inceleyeceğiz. Kavramlar sırasıyla törel davranış, bencillik, öykünmecilik, vicdan, özgeciliktir. Törel davranış, toplumun töresine uygun davranıştır. Her toplumun yerleşik ahlak, inanç, gelenek ve görenekleri vardır. Söz gelimi evlenme töreni toplumsal ilkelere ve kurallara uygun yapılırken aynı zamanda töreye uygun, başka bir deyişle inançlara, ahlaka, geleneklere ve göreneklere de uygun olması istenir. Toplumsal davranışın değeri, özelliği, töreye uygun olması orantısında yükselir. Kişilik gelişimi, bireyin isteğine bağlıdır. Birey, kendisini ne kadar çok geliştirmişse kişilik de o oranda sağlam olur. Çünkü bireyin güdülerine “dur” deyip, onu belirli doğrultulara yöneltecek olan bireyin kendini geliştirme isteğidir. Bireyi çeşitli şekillerde davranışa yönelten fizyolojik ve toplumsal güdüler, bireyin gelişmesiyle birlikte belli bir düzene girer. Böylece kişilik, törel davranışların kişide yerleşik hâle gelmesi olarak kabul edilir. Ahlak, toplum içinde bireylerin iyiye ve kötüye aynı anda doğruya ve yanlışa ilişkin davranış biçimleri ve kurallardır. Ahlak, toplum üyelerinin davranışlarının hangilerinin kötü hangilerinin iyi olduğunu gösterir. Törel gelişim, bireyin toplumsal gelişimi ile ilgilidir ve onun bir uzantısıdır. Törel davranışla ilgili olarak toplumdan topluma iyi-kötü, doğru-yanlış gibi değer yargıları değişebilir. Ahlak, toplumdaki bireyleri uymak zorunda bırakır. Bireyler de bu doğrultuda davranışlarını düzenlerler. Törel gelişim içinde, davranışların toplumun uygun göreceği bir biçimde düzenlenmesi de yer alır. Çocuklar, törel davranışlara doğuştan sahip değildir. Daha çok öğrenerek, yaşayarak, uygulayarak benimserler. Çocuk doğuşta ne iyi,ne de kötüdür. Onun nasıl bir birey olacağı doğumdan sonraki yaşantılarıyla ilgilidir. İnsan, yaradılışı gereği iyiye yöneliktir. Çocuğun içten gelen istekleri incelendiğinde “sevgi” ve “iş birliği yapmak” yönünde olduğu görülür. Çocuğun daha sonraki yaşamındaki olumlu ya da olumsuz etkiler, törel davranışlarının değişmesine yol açar. Bencillik Bencil’i yalnız kendi çıkarlarını düşünen, kendi çıkarlarını herkesinkinden üstün tutan birey diye tanımlayabiliriz. Bencillik ise başkalarını umursamadan bireyin bütün eylem ve işlerinin kendi yararına, çıkarına yönelik olması, bu tutumun yaşam tarzı hâline getirmesidir. Temel gelişimde bencil davranışlar aşamasında olan insan, sadece kendi çıkarlarını düşünür. Bencil davranışlar en çok 3-6 yaşlarda görülür. Daha önceki yaşlar, töre dışı davranışlar dönemidir ve bu dönem ilk üç yılı içine alır. Bu çağda çocuk, iyilik ve kötülük düşüncesine sahip değildir. Yalancılığın ve hırsızlığın kötü bir şey olduğunu bilmez. Yalanlar, hayal dünyasının zenginliğinden; hırsızlık henüz mülkiyet kavramı gelişmediğinden meydana gelir. Bencil davranışlar aşamasındaki çocuk, kendini dünyanın merkezi gibi görür. Her şeyin kendi istekleri doğrultusunda olmasını ister. Bu nedenle bu dönem “benmerkezcilik” dönemi olarak adlandırılır. Benmerkezci çocuk; kendini analiz etmek, kendi hakkında düşünmek istemez. Düşünce ve kurgu olan şeyler bile çocuk tarafından maddi gerçekler gibi algılanır. Örneğin kendisine çikolata, kola, cips gibi sevdiği şeyleri veren kişileri, vermeyenden çok sever. Zihinsel yapı tam gelişmediğinden çocuk bu dönemde daha çok duygularının etkisi altındadır. Bazen başkalarını da düşünür gibi olur. Ama yine de dolaylı olarak kendisini düşünür. Bencillik, vicdan ve törel duyguların oluşmasını güçleştirir. Çocuk, bu duyguları ancak çevresindekilerin davranışlarını gözleyerek öğrenir. Bencillik davranışının sonunda çocuk ne gibi tehlikelerin ve cezanın gelebileceğini tahmin eder. Bencil davranışı yapan birey için bunlar pek umursanacak gibi değilse kaçınmanın yolunu biliyorsa, bencil eylemlerine devam eder. Çocukların okula başlama döneminde bu aşamadan geçmiş olması gerekir. Çocuk bu dönemde kuralların bilincindedir, ama doğasını kavrayamaz. Bu dönemde çocuk arkadaş arar. Ancak her çocuk arkadaşla birlikte kendi oyununu oynar. Kazanmak, birinci olmak düşüncesi henüz gelişmemiştir. Öykünme; taklit etme, bireyin başkalarının davranışlarını kendine model alarak benimseyip, yinelemesidir. Bağımlılık, boyun eğmek, itaat etmek için başkasının davranışına olduğu gibi hiç bozmadan uymaktır. Öykünme, çoğunlukla beğenilen takdir gören davranışları yapanlara benzemek için yapılırken; uyma, etki yapanlarla iyi anlaşmak için yapılır. Törel gelişimin öykünmecilik aşamasında olan birey, ne yapması gerektiğini kendi içinde ölçüp tartmadan, kendine kolay geldiği ya da kınanmaktan korktuğu için başkalarının yaptığını yaparak rahat eder. Bu durum toplumsal öğrenme kuramıyla da açıklanabilir. Bu kurama göre çocukların, yetişkinlerin ahlak normlarını öncelikle gözlemledikleri davranışları, kuralları, değerleri dereceli bir taklit etme süreciyle kazandıkları ileri sürülür. Kısacası, öykünme, toplumsal bir öğrenme sürecidir. Birey, öykünmeyle topluma uygun birçok davranışı öğrenir. Öykünmeciliğin olumsuz yönü ise bireyin bu yolu tek öğrenme yolu olarak görmesinin sonucu olarak, kendisine özgü davranma bağımsızlığını yitirmesidir. Vicdan; insanın davranışlarının iyiliğini, kötülüğünü, doğruluğunu, yanlışlığını, haklılığını haksızlığını içsel olarak yargılama gücü olarak tanımlanır. Çocuğun kendisini kontrol edebilmesiyle ilgilidir. Vicdan, bireyin davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya yönelten, kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güçtür. Bu güçle birey, davranışları konusunda bir karara varır. Birey bu karara göre kendisini ödüllendirir ya da cezalandırır. Temelde çocuk, öğrendiği sınırları ve kısıtlamaları benimseyerek toplumsal kurallar karşısında belirli tavırlar elde eder. Bazı çocuklar, büyüdükçe topluma aykırı davranışlar gerçekleştirirler. Örneğin: suç işlerler, bazı çocuklar da aşırı vicdanlı olup, genellikle büyüdüklerinde fazla duyarlı, özverili, duygusallık nedeniyle psikologlardan en çok yardım alan kişiler olurlar. Çok utangaç, çekingen, güvensiz, yaptıkları her şeyde çevreye zarar vereceklerinden korkan bu aşırı vicdanlı bireylerdir. Dikkat etmemiz gereken şey, çocukları evde ya da okulda her iki yönde de aşırılıklar içinde yetiştirmemektedir. Vicdanlılık; duygusal ve ussal(akıl) vicdan olmak üzere ikiye ayrılır. Duygusal vicdanlılık aşamasında insan davranışlarını duygusal inançlarıyla yargılar. 10 yaşından ergenliğe kadar bu dönem sürer. Zihinsel yetenekler tam anlamıyla gelişmediği için çocuk duygularının etkisindedir. Hoşlanma ilkesi çocuk üzerinde henüz varlığını sürdürmektedir. Bu dönemde çocuk, kendisinden yapması istenen davranış kurallarını öğrenir ve bunlara sıkıca bağlanır. Bağlanılan bu davranış kurallarının bazısı çocuk tarafından benimsenir. Örneğin çok sevdiği bir kişinin aile bireyleri, arkadaş, sanatçı vb. hareketini yapmak zamanla bu hareketin bağımsız olarak yapılması ile sonuçlanır. Bir süre sonra davranışın yapılmasında rol oynayan “önemli kişi” unutulur, yalnızca bu davranış kalır. Çocuk, henüz davranışların nedenlerine inecek gücü gösteremez. Bu nedenle yargıları kutsaldır. Bilimsel tutuma sahip olmayan birçok yetişkin bu basamakta kalır. Bu yetişkinler nabza göre şerbet vermekten hoşlanırlar. Her davranışlarında duygularının etkisi vardır. Fen ve doğa deneyleriyle başlayarak tartışma yöntemiyle çocuklara yavaş yavaş bilimsel düşünebilme gücü kazandırıldıkça çocuk bu basamakta kalmaz, kurtulur. Ussal vicdanlılık aşamasına geçen insan, davranışlarını ussal inançlarıyla yargılar. Duygusal vicdanlılıktan ussal vicdanlığa geçen birey, törel ilke ve kuralları usunun(aklının) süzgecinden geçirerek ve sorgulayarak uygular. Bu aşamada insan, törel ilke ve kuralların yerine,zamanına,duruma ve uygulanan bireye göre değiştirilip, geliştirilerek uygulanabileceğinin bilincine varır. ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Özgecilik: İnsanın kendisinden önce başkalarının iyiliğini, yararını düşünüp yardımcı olmasıdır. Başkalarından karşılık beklemeden iyiliğine koşmak ve bu davranışları yaparken, bunun başkalarına zarar verip vermeyeceğini, onları üzüp üzmeyeceğini düşünmektir. Törel gelişimin ulaşabileceği en son aşamadır. Bu dönemdeki çocuklar, duruma göre esnek hareket edebilme yeteneğini kazanırlar. Özgeci birey, başkaları ile sürekli empati içindedir. Karşılaşılan olaylar, kişiler karşısında ussal vicdanına dayanarak davranır. Özgecilik duygusu, kişinin başkalarının iyiliği için çalıştığının belirtisidir. Bu duygu sevginin bir parçasıdır. Bireylerin bencillikten kurtulması, törel duyguların geliştiğini gösterir. Çocuk bencillikten kurtuldukça “özgeci” olmaya başlar. Bu yaştaki, çocuk dünyada başkalarının varlığını,onların da kendisi gibi bir birey olduğunu kabul eder.Buna karşın çocukta yine de bencillik vardır. Çocuk ancak 9-10 yaşlarına ulaştıktan sonra kendi kendini eleştirebilecek bir olgunluk düzeyine ulaşır. Bundan sonra özgecilik duygusu daha da gelişmeye başlar. Özgecilik duygusuna sahip olan bireyde anlayış, sempati, incelik, özveri ve yardım duygusu bir arada bulunur. Özgeci birey, törel davranışlarını katı kurallardan kurtararak kendini başkalarının yararına olan amaçlara yöneltir. Böylece birey, yaşamındaki engelleri özgeci bir tutumla kaldırmaya çalışır.

Çoklu Zeka Kuramı.........

Çoklu Zeka Kuramı.........
Kinestetik – Bedensel Zeka Nedir ? Kinestetik–Bedensel Zeka, aklın ve vücudun mükemmel bir fiziksel performansla birleştirilerek belli bir amaca yönelik faaliyetlerin sergilenebilmesi yeteneğidir. Kinestetik ve Bedensel Zekaya Sahip İnsanların Özellikleri: -Zihin ve vücut koordinasyonlarını etkili bir biçimde kullanır. -Sağlıklı yaşam konusunda vücuduna özen gösterir. -Fiziksel işlerde, görevlerde denge, zerafet, maharet ve dakiklik gösterir. -Çevresini, nesneleri, eşyaları dokunarak ve hareket ederek inceler. Öğrendiklerine dokunmayı ya da onları kullanmayı tercih eder. -Fiziksel maharet isteyen alanlarda ( dans, spor...) yenilikler keşfeder ve farklılıklar ortaya çıkarır. -Rol yapma, atletizm, dans, dikiş nakış gibi alanlarda yeteneği vardır. -Aktif katılımla daha iyi öğrenir. Söylenenden daha çok yapılanı hatırlar. -Gezi-inceleme-model/ maket yapma gibi fiziksel aktivitelere katılımdan zevk alır. -Organizasyon yapma özelliği gelişmiştir. -Bulundukları çevreye ve onu kapsayan sistemlere karşı duyarlıdır ve sorumlu davranır.
Doğa Zekası Nedir......... Doğa Zekası Nedir ? Doğa Zekası, doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma ve canlıların yaratılışları üzerine düşünme becerisidir. Doğa Zekası Gelişmiş İnsanların Özellikleri : -Doğadaki hemen her canlının yaşamına ilgi duyar. Farklı canlı türlerinin isimlerine karşı dikkatlidir; çiçek türleri, hayvan türleri onlar için çok çekicidir. -Zooloji, botanik, organik kimya, tıp, fotoğrafçılık, dağcılık, izcilik...vb alanlara ilgi duyar. -Seyahat etmeyi, belgeseller izlemeyi severken, doğa ve gezi dergilerini incelemekten hoşlanır. -Doğadaki bitki türlerine karşı duyarlıdır. -Doğanın insanlar üzerindeki ya da insanın doğa üzerindeki etkisi ile ilgilenir. .............................................................................................................................................................................. ...... Müziksel – Ritmik Zeka Nedir? Müziksel – Ritmik Zeka Nedir ? Müziksel – Ritmik Zeka, sesler, notalar, ritimlerle düşünme, farklı sesleri tanıma ve yeni sesler, ritimler üretme, ritmik ve tonal kavramları tanıma ve kullanma, çevreden gelen seslere ve müzik aletlerine karşı duyarlı olabilme becerisidir. Müziksel Zekaya Sahip İnsanların Özellikleri : -İnsan sesi ve çevreden gelen sesler gibi çok farklı seslere karşı duyarlıdır, dinler ve tepkide bulunur. -Müziği yaşamında kullanmak için fırsatlar oluşturur. -Seslerle nota ve ritimlere karşı özel bir ilgiye sahiptir. -Müziği hareketlerle birleştirerek farklı figürler ortaya çıkarabilir. -Müziksel enstrümanlara karşı ilgilidir. Enstrümanları kullanmayı kolaylıkla öğrenebilir. -Orijinal müzik kompozisyonları oluşturabilir. -Ritim tutar. -Öğrendiği şarkıları mırıldanarak gezer. .............................................................................................................................................................................. Kişilerarası-Sosyal Zeka Nedir? Kişilerarası-Sosyal Zeka Nedir? Sosyal Zeka insan aklının en önemli özelliklerindendir. Ünlü eğitim bilimci Humprey’e göre insan zihninin en yaratıcı kullanımı, insan ilişkilerini etkili olarak sürdürmekle olur. Kişilerarası – Sosyal Zeka insanlarla birlikte çalışabilme, Sözel – Bedensel Zeka dilini etkili bir biçimde kullanarak çok farklı karakterlere sahip insanlarla kolaylıkla iletişim kurabilme, insanları yönetebilme, onlarla uyumlu çalışabilme ve insanları ikna edebilme becerisidir. Sosyal Zekaya Sahip Bireylerin Özellikleri : - Yaşıtları ile ya da farklı yaş grupları ile birlikte olmaktan zevk alır. - Diğer insanların duygularına karşı duyarlıdır. - Diğer insanları konuşmaları ile etkiler. - Grup ve takım çalışmalarından, çok özel ve mükemmel ürünler ortaya çıkararak, gruplar halinde çalışmaktan zevk alır. - Farklı kültürler, farklı yaşam tarzları konusunda çok meraklıdır. - Çok küçük yaşlarda bile toplumsal ve politik sorunlarla ilgilenebilir. - Güçlü bir espri yeteneğine sahiptir. - Davranışlarının sonuçlarını değerlendirebilir. - İnsanların her tür davranışına karşı kabul edicidir. - Sözel ve bedensel dili etkili bir biçimde kullanır. - Farklı ortamlara, farklı insan topluluklarına girdiklerinde kolaylıkla uyum sağlayabilir. - İnsanları organize etme yetenekleri vardır.Liderlik vasıflarını taşır. .............................................................................................................................................................................. Kişisel- İçsel Zeka Nedir? Kişisel- İçsel Zeka Nedir? Kişisel – İçsel Zeka, kendimiz hakkındaki duygu ve düşünceleri şekillendirebilme, yaşamı sürdürebilme ve yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizle, hayat felsefemizi oluşturabilme, yaşamımızı bu doğrultuda planlanma, kişisel istek ve hayaller oluşturabilme becerisidir. Kişisel Zekaya Sahip İnsanların Özellikleri : - Yalnız kalmaktan hoşlanır. - Yaşadığı her olay ve deneyim üzerinde çok fazla düşünür. - Kendi içinde bir değer ve anlayış sistemi oluşturur.Her şeyde kendinden bir şey arar. - Kendi duygu ve düşüncelerinin farkındadır. - Kendisini farklı tarzlarda ifade edebilir ; yazar,ressam,heykeltraş...vb. - Yaşam felsefesini oluşturmaya yönelik bir anlayış içindedir. - Bireysel çalışmalardan zevk alır. - Yaşamında motivasyon kaynağı, hedefleridir. - Kendisi üzerinde düşünmek için çok zaman harcar ve sürekli bir kişisel değerlendirme süreci yaşar. ............................................................................................................................................................................... Görsel – Mekansal Zeka Nedir? Görsel – Mekansal Zeka Nedir ? Görsel–Mekansal Zeka, resimlerle, şekillerle düşünebilme, görsel dünyayı algılayabilme, şekil, renk ve dokuları zihnin gözleriyle görebilme ve bunları sanatsal formlara dönüştürebilme yeteneğidir. Psiko-motor becerilerin gelişmesiyle başlar, el-vücut-beyin koordinasyonunun gelişimi küçük kas gelişiminin mükemmel çalışmalarıyla geliştirilebilir. Görsel ve Mekansal Zekaya Sahip İnsanların Özellikleri : - Görerek ve gözleyerek öğrenir. - Kolaylıkla yön bulma becerisine sahiptir. - Grafik, diyagram, harita, şekil ve modelleri yorumlayabilir. - Dinlediklerinden zihinsel objeler hayaller, resimler üretir. Öğrendiği bilgileri hatırlamada bu zihinsel resimleri kullanır. - Çizmek, resim yapmak, boyamak ve modeller oluşturmaktan zevk alır. - Üç boyutlu ürünler hazırlamaktan hoşlanır. - Origami ve maketler hazırlar. Bir objenin farklı açılardan perspektifini anlayabilir, onu zihninde canlandırabilir. - Öğrendiği bilgileri somut ve görsel sunuşlara dönüştürür.

Çocuk Hikayeleri kırmızı başlıklı kız ...

Çocuk Hikayeleri kırmızı başlıklı kız ...
Bir zamanlar küçük bir kız varmış Annesi ona üzerinde kırmızı başlığı olan bir pelerin almış Kız bu pelerini çok seviyormuş ve nereye gitse onu giyiyormuş Bu nedenle de herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız diyormuş Bir gün “Kırmızı Başlıklı Kız!” diye seslenmiş kızın annesi “Büyükannen hâlâ hasta Hadi giyin de, ona yaptığım şu çöreği götür” Kırmızı Başlıklı Kız da elbisesini giymiş, üzerine kırmızı başlıklı pelerinini geçirmiş, ve yola çıkmış
“Tavşan Ormanı’ndaki yoldan ayrılma sakın!” diye seslenmiş annesi arkasından (Ormanın adı Tavşan Ormanıymış, ama içinde uzun zamandır bir tek tavşan bile yokmuş - neden olmadığını birazdan öğreneceksiniz) “Ayrılmam anne,” demiş Kırmızı Başlıklı Kız Tam ormana girmiş, birkaç adım atmış ki, çalılıkların arasından bir ses duymuş Yola birden bir kurt fırlamış Kırmızı Başlıklı Kız korkusundan az kalsın elindeki sepeti düşürüyormuş Fakat kurt hiç de öyle düşmanca görünmüyormuş “Nereye böyle küçük kız?” diye sormuş kurt “Büyükanneme gidiyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Kız “Tavşan Ormanı’nın sonunda ki ilk ev Büyükannemin sağlığı pek iyi değil Bu arada adım ‘küçük kız’ değil, ‘Kırmızı Başlıklı Kız’ ” “Özür dilerim,” demiş kurt “Bilmiyordum Bak sana ne diyeceğim Ben bir koşu gidip Büyükannene senin yolda olduğunu haber vereyim Yalnız sakın yolda oyalanayım falan deme, olur mu? Başına bir şey gelmesini istemeyiz, öyle değil mi?” Kurt oradan hemen sıvışmış! Çünkü yakınlarda bir oduncu dolaşıyormuş Eğer kızı hemen orada yerse, oduncunun kızın yardımına koşacağını biliyormuş Kırmızı Başlıklı Kız, çiçek toplayarak, kelebeklerin peşinden koşarak, kuş seslerini dinleyerek yolda ağır ağır ilerlerken kurt kestirmeden Büyükannenin evine varmış, kapıyı çalmış “Kim o?” diye seslenmiş içeriden yaşlı kadın Kurt sesini değiştirerek, “Benim, Kırmızı Başlıklı Kız,” demiş “Çayın yanında yemen için sana çörek getirdim” “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş Büyükanne Kurt hemen içeri dalmış Öyle açmış ki! Günlerdir hiçbir şey yememiş Bu yüzden Büyükanneyi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş Biraz sonra Kırmızı Başlıklı Kız Büyükannenin kapısını çalmış “Kim o?” diye seslenmiş kurt yumuşak bir sesle “Benim, Kırmızı Başlıklı Kız” “Kapı açık güzelim,” diye seslenmiş kurt “İçeri girebilirsin” Kırmızı Başlıklı Kız bir an için tereddüt etmiş ‘Büyükannemin sesi ne kadar da garip böyle?’ diye düşünmüş Sonra büyükannesinin hasta olduğu gelmiş aklına ve kapının mandalını kaldırıp açarak içeri girmiş Kurt, Büyükannenin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış yatakta yatıyormuş Yorganı boğazına kadar çekmiş, içerisi karanlık olsun ve suratı fark edilmesin diye de perdeleri iyice kapamış “Elindekileri oraya bırak da yanıma gel canım,” demiş kurt Kırmızı Başlıklı Kız çöreği yatağın yanında ki küçük masanın üzerine koymuş, ama hemen kurdun yanına gitmemiş Çünkü Büyükannesi bir tuhaf görünüyormuş “Kolların neden bu kadar büyük Büyükanne?” “Seni daha iyi kucaklamak için!” demiş kurt “Kulakların neden büyük, peki?” “Seni daha iyi duyabilmek için!” demiş kurt “Gözlerin neden kocaman, peki?” “Seni daha iyi görebilmek için,” demiş kurt “Dişlerin neden sivri peki?” “Seni daha iyi yiyebilmek için,” demiş kurt Bunu söyledikten sonra kurt artık daha fazla kendine engel olamamış ve yorganı bir tarafa atarak yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Kızı bir lokmada yutuvermiş Sonra da karnı doyduğu için keyfi yerine gelmiş ve uykuya dalmış Ama ne var ki kurt çok kötü horluyormuş Evin önünden geçen bir avcı onun horultularını duymuş Büyükanneye kötü bir şey mi oldu acaba, diyerek kulübeden içeri girmiş İçeri girer girmez de orada neler olduğunu hemen anlamış “Aylardır senin peşindeyim pis yaratık,” diye bağırmış avcı ve kurdun kafasına elindeki baltanın sapıyla vurmuş Sonra da önce Kırmızı Başlıklı Kızı, sonra da Büyükanneyi dikkatle kurdun içinden çıkarmış İkisi de sapasağlammış Büyükanne, Kırmızı Başlıklı Kızın ona getirdiği çöreği afiyetle yemiş Kırmızı Başlıklı Kız büyükannesine bir daha hiçbir kurdun sözüne kanmayacağına dair söz vermiş. ....................
SAĞIR KURBAĞA..... Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemiş. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ''Zavallılar! hiç bir zaman başaramayacaklar!'' Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler bağırmaya devam ediyorlarmış: ''Zavallılar! hiç bir zaman başaramayacaklar!'' Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş; ''Bu işi nasıl başardın?'' diye. O anda farkına varmışlar ki; Kuleye çıkan kurbağa sağırmış! Siz de, hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söyleyen söz ve kişilere karşı hep sağır kalın. Olumsuz düşünen insanları duymayın!…

Demir Eksikliği Zekâ Geriliği Nedeni

Demir Eksikliği Zekâ Geriliği Nedeni
Huzursuzluk, iştahsızlık, çok uyuma, halsizlik ve çabuk yorulma… Bunlar bebeklerde ve çocuklarda görülen demir eksikliğinin en önemli belirtileri arasında. İSTANBUL - Pek çok hastalığa işaret eden demir eksikliği, zekâ geriliğinin de nedenleri arasında gösteriliyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aslı Toros, anne sütüyle beslenemeyen bebeklerde demir eksikliği görülebildiğini söylüyor. Kansızlığın her yaşta ortaya çıkabilen bir sorun olduğunu ancak özellikle bebeklik ve çocukluk çağında daha sık rastlandığını belirten Dr. Toros, çocuklarda demir eksikliğinden kaynaklanan sorunlar ve sorunun tedavisi hakkında şu bilgileri veriyor: “Demir eksikliğinin temel sebebi bebeğin anne sütü almaması ve demirden eksik gıdalarla beslenmesidir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık basit bir sorun değildir. Sadece fiziksel rahatsızlıklara neden olmakla kalmayıp, bebeklerde zekâ düzeyini de etkilemektedir. Bu nedenle ailelerin, bebek ve çocuklarında sık görülen kansızlığın belirtilerini iyi gözlemlemesi ve zamanında uzmana başvurması gerekmektedir. BU BELİRTİLERE DİKKAT Süt çocuklarında huzursuzluk, davranış değişiklikleri, iştahsızlık, uykusuzluk veya normalin üzerinde uyuma gibi belirtiler görülmektedir. Daha büyük çocuklarda ve ergenliğe geçiş döneminde ise yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi, baş ağrısı, çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi yakınmalar ile ortaya çıkmaktadır. DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ NEDİR? Anemi, kanda hemoglobin konsantrasyonunun veya kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarların) sayısının beraber veya ayrı olarak normal değerlerin altına düşmesi sonucu oluşan klinik tablodur. Bu değerlerin azalması sonucu kanın oksijen taşıma kapasitesi ve dokulara giden oksijen miktarı azalır. BEBEKLİKTE VE ERGENLİKTE ANEMİ SIK GÖRÜLÜYORanemi, Çocuklarda aneminin oluşmasında diyetin çok büyük bir önemi vardır. Diyetin en önemli olduğu yaş grupları; 6 ay ile 2 yaş arası, bir de çocukluktan ergenliğe geçiş dönemidir. Büyümenin çok hızlı olduğu bu iki dönemde, demirden fakir yiyeceklerle beslenme sonucunda demir eksikliği anemisi meydana gelebilir. Adolesan (çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi), kızlarda adet kanamalarının düzensiz ve fazla olması da demir eksikliğine katkıda bulunan bir faktördür. Kan yapımında önemli rol oynayan diğer iki besinsel faktör B12 vitamini ve folik asittir. Ancak bu iki besinin eksikliğine bağlı anemiler, çocuklardaki demir eksikliğine bağlı anemi kadar sık görülmez. Sadece diyet değil bazı ilaçların kullanımı da çocuklarda anemiye neden olur. İlaçlar ya alyuvarların yıkımına katkıda bulunarak veya kemik iliğine doğrudan toksik etki göstererek alyuvar yapımını baskılamak suretiyle anemi meydana getirir. Çocuklarda kronik hastalıkların ve sık geçirilen enfeksiyonların anemiye neden olduğu bilinen bir gerçektir. <>MUTLAKA UZMAN YARDIMI ALIN! 6 aylıkken yapılan rutin kan incelemesinde veya şikâyet ya da muayenede şüphelenilmesi üzerine yapılan tetkiklerde hemoglobin, demir veya ferritin (depo demiri) düzeylerinin yaş aralıklarının altına düşmesi ile tanı konur. Tetkik sonuçlarına göre demirden zengin diyet veya demir preparatları ile tedavi planlanır. ANNE-BABALARA ÖNERİLER Anne sütü ile beslenen bebeklerde, annede demir eksikliği yoksa ilk 6 ay demir eksikliği görülmemektedir. Anne sütündeki demir çok kolay emilebildiği için miktar olarak yeterli gelir. Ancak 6 aydan sonra ek gıdalar ile yetersiz demir alan bebek, demir eksikliği tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Demir en çok kırmızı ette, yumurta sarısında, yeşil sebzelerde ve tahılda bulunur. Demir eksikliğinin gelişmemesi için etten ve sebzelerden gelen demirin dengeli alınması gerekir. Demir eksikliği anemisinin engellenmesi için diyete önem verilmeli, demirden zengin ek gıdalara zamanında ve uygun şekilde başlanmalıdır.”

Çocuk Hakları Bildirgesi

Çocuk Hakları Bildirgesi
Çocukların erişkinden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi 20 Kasım 1959'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda "Çocuk Hakları Bildirgesi" ile kabul edilmiştir. On ilkeden oluşan bu bildirge aşağıdaki gibidir: 1. İlke : Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır. 2. İlke : Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir 3. İlke : Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır. 4. İlke : Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine ve annesine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır. 5. İlke : Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır. 6. İlke : Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır. 7. İlke: Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır. 8. İlke : Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır. 9. İlke : Çocuklar her türlü istismar, ihmal, ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdır. Çocuk uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir. 10. İlke : Çocuk ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir